Dünya Gezegeni ile özel röportaj!
Çok acayip bir tür olan dünya insanı, dünyanın içinde zaten var olan bilgiyi önce kullanıyor, sonra unutuyor, hatta tüketiyor ve yıllar sonra bir gün sanki yeni bir şey keşfetmiş gibi allayıp pullayıp vitrine koyuyor. Üstüne üstlük bu keşfinin ne şahane bir şey olduğunun altını çizip hindi gibi kabarıyor.
Zaman içinde trendlerin, ham bilginin farklı biçimlere sokulmuş kalıplarının benim penceremden nasıl göründüğünü paylaştım. Hatta bir defasında, tövbe ettim, bilgi olsun da nasıl görünürse görünsün diye sayfalarca yazdım. Bunun üzerine kendimi dünya gezegeninin yerine koydum. Bir süre çift kişilikli yaşamaya çalıştım, sonunda bu röportajı yapmaya karar verdim, kendi-dünyamla…
Ben: Sevgili dünya, son günlerde rahatsızlığınla ilgili pek çok olumsuz haber yayınlandı. Bugüne kadar da kimse sana söz hakkı vermedi. Senin ağzından dinleyebilir miyiz?
Dünya: Öncelikle bu şansı verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Rahatsızlıklarım olduğu bir gerçek. Çeşitli bölgelerimde yaşayan insanlar bu rahatsızlıklarla ilgili birtakım çalışmalar yapıyorlar. Ama siz de takdir edersiniz ki, yüzölçümüm epeyce büyük ve çalışmalar oldukça küçük. Operasyonlar devam ediyor ancak ortak bir akıl yaratılmadıkça, iyileşmem çok mümkün görünmüyor. Bu ortak aklı yaratacak sağduyu, hoşgörü ve ekip çalışmasına yatkınlık ise ne yazık ki sizin türünüzün özelliği değil. Diğer türler bu konuda daha verimli çalışıyorlar.
Ben: Bu noktayı biraz açar mısın? Onların yaptığı neyi biz yapamıyoruz?
Dünya: Varlığımın ilk dakikasından beri, tüm türlere eşit uzaklıkta durmaya çalıştım. İçimdeki bilgiyi herkesle eşit şekilde paylaştım. Ama bir mantar ailesinin beraber yaşama becerisi, insanoğlunda gelişmedi. Karıncalar, hatta otlar bile ortak yaşama ve yaşadıkları yerin önemine inandılar ama ne yazık ki bunu sizin türde göremiyoruz. Her şey yolunda bile olsa, bu kez savaşmaya başlıyorsunuz. Nasıl ki sizin cildinizde binlerce sigara söndürülse çok büyük yaralar ve acılar oluşur, patlayan bombalar ve mayınlar da benim cildimde böyle yaralara, acılara yol açıyor. Üstelik diğer türleri de etkiliyor bu durum. Ama birçok uyarıya rağmen çözüm yoluna gitmiyorsunuz. Diğer türlerin hemen hiçbiri bana böyle bir zarar vermiyor.
Ben: Bilgiyi tüm türlere eşit şekilde dağıtıyorum dedin. Bu ne demek? Biz diğer türlerden farklı bilgilere ihtiyaç duyduğumuzu düşünüyor ve bunun için sürekli araştırma geliştirme faaliyetleri yapıyoruz.
Dünya: Siz araştırma geliştirme faaliyetlerinizi benim size sağladığım temel bilgilerden yararlanarak çok daha kolay yapabilirsiniz. Ben, insanın kör bir yaşam süremeyecek kadar zeki bir yaratık olduğunu anlamayacak kadar deneyimsiz bir gezegen değilim. Ayrıca son 100 yıldır üzerimde yaşanan araştırma geliştirme faaliyetlerinin ne kadar olağanüstü sonuçlara ulaştığını görmeyecek kadar da bilgisiz değilim. Ben şunu söylüyorum. Her şeye rağmen gelişemezsiniz. Her şeyle birlikte gelişmek zorundasınız. Eğer yaptığınız bir bilimsel araştırma, uzun vadeli felaketlere yol açabilir bir potansiyel taşıyorsa, sorumluluğunuzun bilincinde olun. İnsan, bir sonraki adımı merak eder, bir sonraki aşama için uğraşır. Zekasının ve bedeninin ona sağladığı diğer avantajları kullanarak ilerler. Ama ilerlerken, bu zekayı ve avantajı uzun soluklu bir yaşam süreci içinde kullanmalıdır. Ayrıca kusura bakmayın da, yüzyıllar içinde gelişmesini sizin kadar zararla sonuçlandıran başka bir dönem yaşamadım. Bunu da söylemeden geçemeyeceğim! Çeşitli medeniyetler geldi geçti topraklarımdan, neden kendinizi bu kadar baltalıyorsunuz anlamak mümkün değil.
Ben: Bize karşı oldukça kızgınsın sanıyorum. Neyse, istersen konuyu yine bilgiye getirelim. Son yıllarda insanoğlu, ruhsal bilgilere eğilimli görünüyor. Bunu nasıl yorumluyorsun?
Dünya: Madde bitti sıra ruhta diye yorumluyorum! (gülüşmeler) Şaka bir yana, mesele şuradan kaynaklanıyor bana göre; gelişmeler karşısında, kendi yarattığınız ilerleme karşısında bir an geliyor ve tüm bunlara rağmen bir eksiklik içinde olduğunuzu görüyorsunuz. Bu eksikliği bir biçimde gidermek zorundasınız ve bugüne kadar yüz çevirdiğiniz noktaya, kadim bilgiye dönüyorsunuz. Ama farkında mısınız, o bilgiyi gerçekten içselleştirmiş ve bir yaşam biçimi olarak kabul etmiş kültürlerde bir yükseliş var. Çünkü dün var olanı, yarın oluşacakla birleştirmeyi başardılar. Çin bunun en önemli örneği. Siz bugün Feng Shui diyorsunuz. Bu çok güzel, pek çok mantıklı yönü olan bir öğretidir Feng Shui. Ama neden yeni icat edilmiş gibi davranıyorsunuz? Ya da reiki? Nasıl olur da aklınızın ve içinizde var olan enerjinin insanı bugüne getiren güç olduğunu görmezsiniz? Neyse bunlar şu anda sizin için popüler olan birkaç örnek diye verdim. Bu ve benzeri binlerce bilgi sizin tarafınızdan keşfedilmeyi bekliyor!!! Ama aslında çoktan keşfedildiler.
Ben: Peki bu bilgileri günlük yaşamımıza ya da bu derginin ana konusu olan iş yaşamına, insan kaynakları yönetimine örneğin, nasıl uygulamamız gerekir?
Dünya: Çok güzel bir soru kutlarım sizi. Yanıtı ise basit; görünenin altında yatanları görmeye çalışarak. Bu bir yönetici olarak şu anlama gelir; gören bir göz, altında çalışanların aslında nasıl insanlar olduğunu görmeye çalışır. Onları birer bilgisayar gibi programlamak yerine, organik, düşünen, duyan, hisseden yaratıklar olduğunu kabul eder ve buna göre bir yönetim biçimi geliştirir. Dünyanın en iyi liderleri, bu beceriye sahipti. Siz şimdi düz bir mantıkla görünenin altındaki nasıl görünür diyebilirsiniz. Görmenin duyularınızın sadece bir tanesi olduğunu anımsatırım size. Diğerlerini, beyninizin kalanını kullanmak için sınırlarınızı şöyle gerçekten bir zorlamayı deneyin! Laf olsun diye değil! Eğer bir şirketi yönetirken, yarından sonraki günü görebiliyorsanız, sekreterinizin yapabildiklerinin arkasındaki potansiyeli görebiliyorsanız harikalar yaratırsınız. Bu bilgi bende yüzyıllardır var.
Ya da bir çalışansınız diyelim, durumları sadece kendi pencerenizden değil, o pek sevdiğiniz koltuktan kalkıp başka açılardan da değerlendirirseniz bu sistemdeki rolünüzü ve neyi daha iyi yapmanız gerektiğini görürsünüz. Hatta istiyorsanız kalkmayın, yorulursunuz, hafifçe doğrulun yeter!
Ben: Sohbet çok hoş ama yerimiz kısıtlı. Son olarak, dünya ölüyor haberlerine ne diyorsun?
Dünya: Ben en çok o haberlere gülüyorum desem inanır mısınız? Tatlı su kaynağından daha bol bir şeyim yoktu, tükettiniz. Tükettiniz demek doğru değil tabi, doğal dengeleri bozduğunuz için dağılımda adaletsizlik oluştu. Kimi yerde bol su var, kimi yerde içme suyu yok. Rüzgarımı, ırmaklarımın gücünü, bunca okyanusun barındırdığı akıntıları, olası enerjileri yok saydınız, enerji yaratıyoruz diye enerjimi tüketiyorsunuz. Bir gölde bin yıldır falanca balık yaşarken, o göle filanca balığı atıyorsunuz, diğerinin soyu tükeniyor. Bir de bakıyorsunuz ki soyu tükenen balık o gölün temiz kalmasının da nedeniymiş! Bravo, ne keşif!
Sonra da günlerimin sayılı olduğunu söylüyorsunuz! Sayılı olan sizin günleriniz olmasın! Ben, onca fırtınayı, felaketi, değişimi yaşamış ve ayakta kalmayı başarmışım ama sizin sayenizde yok olacağım öyle mi? Sizin sorununuz ne biliyor musunuz? Kendinizi benim bile önümde görüyorsunuz. Merkezim sizsiniz sanki!
Ben: Anlıyorum. Kısaca siz gidersiniz ben kalırım diyorsun. Bu kadar basit mi yani?
Dünya: Hiç de o kadar basit değil! Siz tek başınıza terk etmeyeceksiniz dünyayı, binlerce tür de sizinle yok olacak. Bakın hala aynı noktadasınız. Efendim siz yanlız değilsiniz bu dünyada! Zararınız sadece kendinize olsaydı evet basit olurdu. Ama değil, siz papatyaları, sadık köpekleri, bembeyaz kutup ayılarını, çeşit türlü kuşları da beraberinizde götüreceksiniz. Bana da onlardan kalan hücreleri taşlarımın arasında saklayarak umut etmek kalacak. Aslında her şey bir parça saygıda gizli.
Ben: Çok teşekkür ederiz.
Dünya: Rica ederim.
(Yenibiriş Dünyası Mart Sayısnda Dünya gezegeni ile yaptığım röportaj)