Title Image

Kimsin sen?

Kimsin sen?

Kelimelerimi gören, cümlelerimden duygularımı tahlil eden, orda olup yazdıklarımı okuduğuna, beni anladığına, anlaştığımıza inandığım sen… Varsın değil mi? Oradasın?
Seni merak ediyorum…
Neler düşünüyorsun okurken? Bana katılıyor musun? Başınla onaylıyor musun katıldığın düşüncelerimi? Ya da, bilemiyorum, gülümsüyor musun kendi kendine ekrana bakarak?
Her hafta ne/nasıl yazacağımı merak ediyor musun sende? Hatta içinden “Şu konuda da yazsa, acaba ne/nasıl yazardı?” diyor musun?
Beynimin ve kalbimin içindekileri paylaştığım, sen kimsin?
Nedir senin için “bu kadar hazırlanarak” her hafta yazmamı sağlayan hayatımda?
Nedir kelimelerle mucize yaratmaya zorlayan beni? Ve hangi kelimeler bu mucizeyi yaratan?
Neden tanımadan birbirimizi, daha kolay ifade edebiliyoruz kendimizi… Yüzleri görmeyince daha bir yakın, daha mı gerçek insan oluyoruz yoksa? Kelimeler zırhımız mı oluyor, kelimeler mi koruyor bizi? Hangi kelimeler senin için zırh? Hangi kelimeler sığınak?
Hangi kelimelerle daha kolay açıyorum kapıları?
Kimsin sen? Kafanı kaşır mısın sıkıntılı düşüncelere dalınca? Çaresiz hissettiğinde kendini, saçlarını parmaklarına dolar mısın?
Neden tanıyor gibiyim seni? Nereden biliyorum ben senin duygularını? Nasıl oluyorda senin gibi düşünüyorum? Kelimelerim yeterli mi beni hayatına sokman, bana yazman için?
Neden bütün bu sorular? Çok mu cevap istedim?
Hayır, sadece soru soruyorum…
Nedir beni bu kadar çok heyecanlandıran sağda her yeni zarfı gördüğümde?
Sanalmış burası! Ne yani, biz bu duyguları yaşamıyor muyuz gerçekte, bu bilgileri paylaşmıyor muyuz? Birlikte yollar aramıyor muyuz?
Aaa, siz yenisiniz! İlk kez mi okuyorsunuz benim yazımı? Peki, siz kimsiniz?
Aramıza hoş geldiniz…

Güzel bir…
Ve bir adam söyle dedi: “Bize kendini bilişten bahset.”
Ve o cevap verdi: “Kalbiniz gecelerin ve gündüzlerin sırrını sessizce bilir. Ancak kulaklarınız, kalbinizin bilgisini işitmek için deli olur. Düşüncelerinizde daima bildiğinizi, kelimelerde de bileceksiniz. Rüyalarınızın çıplak bedenine parmaklarınızla dokunabileceksiniz. Ve böyle de olması gerekir.
Ruhunuzun saklı kaynağı yükselmeli ve çağıldayarak denize doğru koşmalı. Ve o zaman, sonsuz derinliğinizin hazineleri gözlerinizin önüne serilecektir.
Ancak bilinmeyen hazinenizi tartmak için tartı aramayın. Ve bilginizin derinliğini değnekle veya iskandil* ipiyle ölçmeye kalkmayın.
Çünkü kişi, ölçüsüz ve sınırsız bir deniz gibidir. “Tek doğruyu buldum” değil, “Bir doğruyu buldum” deyin.
“Ruha giden yolu buldum” değil, “Kendi yolumda yürürken ruhu buldum” deyin.
Çünkü ruh, her yolda yürür. Ruh ne bir çizgi üzerinde yürür; ne de bir kamış gibi dümdüz büyür.
Ruh, sayısız taç yaprakları olan bir lotus çiçeği** gibi açılır.” Halil Cibran, Lübnanlı Filozof
* Denizin derinliğini ölçmek için kullanılan araç. Mecazi; İşin içyüzünü öğrenme, bilgi toplama, sorup soruşturma.
** Cennetin çiçeği olarak adlandırılmuıştır. Lotus, çiçeği nilüfer çiçeğine banzeye, suda yetişir, boyu 2-3 metreyi bulur.

Küçük bir öneri
Bir soru sorun kendinize. Ve cevabını özel defterinize yazın lütfen… (bkz. Arşiv 31.08.2005)
Beni “ne/niçin/nerede/nasıl/ne zaman ve kim” mutlu eder?

yaşamak – ( YASEMİN AKSOY )

Ben mi kimim:)? Nefes alan milyonlardan bir nefes. Bir karınca… kabeye varamasa da o yolda son nefesi tercih atmiş. Heyecanlandım. İşte burdan tanışıyoruz. Sözlü- sözsüz duygulardan, her sabah doğan güneşten, beyne dolan oksijen, damarlarda dolaşan kandan…Beni sordunuz ya başlamışken anlatmaya bırakmam gerek burda…Erteledim bir süre nefes alıp vermenin dışında kendimi yaşamayı. Şimdi uyanacak beşikteki bebeğim. Adı Fatma 90 yaşında Alzheimer. Onlarca yıl yaşamış çok ağır gelmiş sanırım ona onu yaşıyorum günler gecelerce… onun yaşamından çalabildikçe kendime bir kaç saat yazacağım. Mutlu oldum şu kısacık sürede HOŞKALIN:) YASEMİN