Kariyer Sohbeti: İpek Ongun’la Keyifli Saatler
Bu ay, Kariyer Sohbetimizde, özellikle ilköğretim ve liseli gençlerin severek ve ilgiyle takip ettiği bir yazarı konuk etmek istedim. Onu, uzun yıllardır tanıyorum. ‘Gençlerle iletişim’i kendisine görev edinen, kurduğu ‘empati’yi yazdıklarına çok iyi yansıtabilen, kitapları farklı dillere çevrilen, Gençlik Edebiyatı’nın Türkiye’deki öncü ismi İPEK ONGUN’a pekçoğumuzun aklından geçenleri sorduk. O da tüm samimiyetiyle cevapladı.
Sizi özellikle “Bir Genç Kızın Gizli Defteri” roman seriniz ve gençlere yönelik kitaplarınızla, ‘yazar’ kimliğinizle tanıyoruz. Özellikle gençler için yazmanızın sebebi var mı?
Gençlik çok zor bir dönem, hele de ilk gençlik… Çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemi, kendini tanıma dönemi, bol sancılı bir dönem. İşte bütün bunlar yaşanırken, gençlere yardımcı olmamız gerektiğini düşünüyorum ve bunu ben kalemim aracılığıyla yapıyorum.
Öğrencilik yıllarınızda, yazar olmayı düşünüyor muydunuz? Çocukluğunuzda, hayalinizdeki meslek neydi?
Üçüncü sınıftayken küçük bir deftere “yazar olmak istiyorum”, diye yazmışım. Demek ki, yazarlık daha o yaştan beni kendine çekmiş.
Nasıl bir öğrenciydiniz? En sevdiğiniz dersler nelerdi? Okulda, ne gibi şeylere ilgi duyardınız?
Orta okulda çalışkan bir öğrenciydim, burslu okuyordum ama lise yıllarında daha rahat olduğumu itiraf etmeliyim. Tarih ve edebiyat derslerini seviyordum. Bir de, bize klasik müziği sevdiren İngiliz hocamızın derslerini hiç kaçırmıyordum.
En sevdiğiniz, sizde ayrı yeri olan öğretmenlerinizi hatırlar mısınız? Nasıl özelliklere sahiplerdi?
Okul müdiresi, gerçek bir eğitimciydi, ondan kurallar değil hayat dersleri öğrendim. Bir örnek vermek gerekirse, ki bunu bir kitabıma da koydum, okula geç kaldığım karlı bir gün, müdire hanımın karşısında “Ama hava çok kötüydü” , diyerek yaptığım savunmayı, müdire hanım, sakin sakin dinledi. Sonra da, “Bu bir neden olabilir ama bir mazeret asla” dedi ve ekledi: “Bilmem anlatabildim mi?” Ve gereken cezayı verdi.
Hayalinizde, “Keşke şu bölümü okusaydım” dediğiniz bir bölüm oldu mu?
Sosyoloji okumak isterdim; insanların, toplumların davranışları her zaman ilgimi çekmiştir, hep merak etmişimdir. Cevaplar sosyolojide olsa gerek.
Şu an yaptığınız iş dahilinde, bir gün içerisinde neler yaparsınız? Sizin yaptığınız işi yapan birinin, bir yazarın günü nasıl geçer?
Eğer kitap yazıyorsam, sabahtan öğleye kadar çalışırım. Öğleden sonra da, gece de yazarım. Sadece yemek ve yürüyüş molalarım vardır. Ama bu yazmaya hazır hale geldiğimde böyledir, daha öncesi yazacaklarım, kafamın içinde yavaş yavaş oluşur. Gerekli araştırmaları, okumaları yaparım, dersimi çalışırım, hem de çok iyi çalışırım. Gençlere yazmak sorumluluk istiyor, o nedenle yazacağım konuda hata yapmamak adına, bilim insanlarımızın araştırmalarının yanı sıra, yurtdışından da kitaplar getirtir, okur, notlar alırım. Sonra da o insanların bilgilerinin ışığında yazarım.
Kendinizi tanıtırken veya bir başkası sizden bahsederken, ne söylediğinde, hoşunuza gidiyor?
En çok hoşuma giden cümleler: “Okumayı hiç sevmezdim ama sizin kitabınızı elime alınca bırakamadım, kısa sürede bitirdim ve artık hep kitap okuyorum”. İşte bu cümle kadar, beni mutlu eden bir ödül olamaz: “Ben artık okuyorum”.
İkinci cümle: “Sizden, hayat hakkında o kadar çok şey öğrendim ki…Artık hayata çok daha başka bakabiliyoum. Bu nedenle size teşekkür etmek istiyorum.”
İşte bu tür cümleler bana, ‘ne mutlu bana, hayatım boşa geçmemiş, ‘ dedirtiyor.
İş hayatınıza başlangıcınızı, geçirdiğiniz sürecin evrelerini biraz anlatır mısınız?İlk iş deneyiminiz nasıldı?
Yazı yaşamıma çeviriler yaparak başladım. O zamanlar bu tür işler için çok düşük paralar öderlerdi, harçlık gibi bir şeydi. Ama ben, her öğrendiğimi kar sayıyordum. Hatta bir arkadaşım, “Deli misin, bu paraya sabahlara kadar oturup çeviri yapılır mı? Ben hayatta yapmam”, diye beni vazgeçirmeye çalışmıştı. Ama sonunda ne oldu? Az paraya bakmadan devam ettim ve o çeviriler beni bugüne getirdi. Şöyle ki, yaptığım bir çeviri, bir editörün dikkatini çekti, bana neden kendi kitabımı yazmadığımı sordu, beni yüreklendirdi ve böylece ben ilk kitabımı yazdım. Yine az paraydı ama yine çalışmaya ve yenilikler yapmaya gayret ettim. Çocuk kitabından gençlik yazınına geçtim, özellikle o zamanlar ‘gençlik yazını’ diye bir kavram bile yoktu. Sonra gençler için kişisel gelişim, yaşama kültürü konularında yazdım ve bugünlere geldik.
Zeynep Kıyak’ın yaptığı bu röportajı Martı Dergisi Haziran sayısından devamını okuyabilirsiniz…